• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
UZAKTAN EĞİTİM (ISBN: 975-6802-82-0)

1.1.İnsanın Öğrenme Gereksinimi ve Öğrenme Yeteneği

Belli bir gelişmişlik düzeyine erişmiş olan ülkeler yenileşme ve gelişme hareketlerinde eğitime öncelik vermektedir. Bu ülkeler bireylerini kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirip eğiterek, istendik davranışların  kazandırılmasına  ayrı  bir özen göstermektedir. Böylece, toplumu oluşturan tüm bireylerin ilgi ve yetenekleriyle   uyumlu bir eğitim görmeleri için çaba harcanmaktadır. Ancak, ülkelerdeki tüm bireylerin gerek istendik davranışları kazanmaları,   gerekse  ilgi  ve yeteneklerle   uyumlu   bir   eğitim   görmeleri sağlanamamaktadır.  


Bireylere   istendik        davranışların        yeterince kazandırılamaması ve eğitim sağlanamamasının   nedeninin, eğitim uygulamalarında karşılaşılan sorunlar olduğu söylenebilir. Eğitim sorunlarının bir çoğuna uzaktan eğitim uygulamalarıyla ya çözüm getirilebilmekte ya da 
sorunlar tümüyle ortadan kaldırılabilmektedir.

 

Bu bölümde öncelikle insanın öğrenme gereksinimi ve yeteneği ile  başlıca eğitim sorunları üzerinde durulmaktadır. Daha sonra sırasıyla uzaktan eğitimin anlamı, yüz yüze eğitime göre uzaktan eğitim, uzaktan eğitim ile ilgili varsayımlar ve uzaktan eğitimin yararları ile sınırlılıkları konuları açıklanmaktadır.

 

 

İnsanın Öğrenme Gereksinimi ve Öğrenme Yeteneği

 

Canlıların, temel gereksinimlerini karşılamak için çevresinden nasıl yararlanacağını öğrenmeden uzun süre yaşayamayacağını söyleyebiliriz. Bu durum insan için de geçerlidir. İnsan, yaşamını sürdürebilmek için, çevreye uyum sağlamada etkin olmak ve çok değişken çevrelerde gereksinimlerini gidermek durumundadır. İnsanın çevreye uyum sağlaması ve farklı çevrelerde gereksinimlerini gidermesi öğrenmeyle olmaktadır. İnsan, yaşamını sürdürebilmek  için  çevresindeki  hangi  ögelerin kalımı  için  olumlu,  hangi öğelerin yaşamını engelleyici, hangi ögelerin de zararsız olduğunu öğrenmek durumundadır.

 

Örneğin; insan için ekmek, açlık gereksinimini giderecek bir besin olduğundan olumlu, bir öğrenci için, bir an önce okulu bitirme, iş bulma ve statü kazanma olumlu ögeler olabilir.  O halde insanın çevreye uyumu için öğrenmesi gerekir.

 

İnsanın diğer canlılarda olmayan öğrenme gücüne sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunu söylerken, insanın da organik şartlara yenildiğini ve yaşamını diğer organizmalar gibi düzenlediğini dikkate almamız gerekir. İnsandaki metabolizma, kan dolaşımı ve solunum öteki memelilerde olduğu gibi işlemektedir. Bedeninde beze oluşması, beyninde bir hasar oluşması ya da nükleer radyasyondan etkilenmesi büyük ölçüde diğer memelilerde olduğu gibidir. Ancak, insanda yönlendirici güçler vardır. Bu güçler, onu tümüyle zorlamamakta ve içgüdüsel mekanizmalara ya da dış etkilere teslim etmemektedir. İnsan, düşünebilmekte, tercih edebilmekte, hareket edebilmekte, öğrenebilmekte ve kendisini istediği biçime yönlendirebilmektedir.

 

İnsan yaşamının her evresinde öğrenmenin; duyuş, düşünce ve davranışı etkileme bakımından büyük öneme sahip olduğunu söyleyebiliyoruz. İnsanın her yeni doğan günle birlikte yeni şeyler öğrenmeyi sürdürdüğünü de söyleyebiliyoruz.  Başlıca  şu belirtiler,  insanın  öğrenme  gereksinimini ve öğrenme yeteneğini göstermektedir:

 

�  Ruhsal düzen sistemindeki farklılık.

�  İçgüdü eksikliği.

�  Enerji fazlalığı.

�  Uzun gençlik dönemine sahip olma.

�  Zekâ.

�  Sosyal ilişkilere ve kültüre bağlılık.

 

Ruhsal Düzen Sistemindeki Farklılık:

Canlılar arasında insanın seçkin bir yeri vardır. İnsanın seçkin bir yere sahip olmasında genetik donanımının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Onun kalıtımsal yetenekleri, bütün kültürel şartlara uymada ve kültür oluşturmada yeterli olarak kabul edilmektedir. İnsan, davranış değişikliklerine açıktır ve yetiştiği toplumdan gereksinimi olanı öğrenir.

 

İnsana özgü ruhsal düzen sisteminin varlığı, çoğunlukla çevreden gelen etkilerle değişimi ifade eder. Bununla öğrenmeye olan yeteneği, anlatılmak istenmektedir. İnsanın öğrenme yeteneği, ilke olarak genetik donanımına bağlıdır. İnsanın genetik donanımı çok karmaşıktır ve onun hakkında yeterince bilgi yoktur. İnsandaki genetik donanıma, kaç genin birlikte etki ettiği bilinmemektedir. Ruhsal değişim ya da öğrenme yeteneği doğrudan gözlenebilir bir nitelik değildir. Bir olgu olarak kabul edilen, ancak, hemen kavranamayan ruhsal düzen sisteminin, insanlara öğrenme yolunu açtığı belirtilmektedir.

 

İçgüdü Eksikliği:

Önceleri içgüdüsel ya da kalıtsal olarak gösterilen insanın birçok davranışı, yeni araştırmalarla öğrenilmiş ya da en azından öğrenim süreci içinde kazanılmış olduğu belirlenmiştir. İnsanın sonradan öğrendiği davranışları tanımlamanın zorluğu; bu davranışların çoğunlukla alıştırarak öğrenilmiş olmasına ve tamamıyla doğal gelişime dayalıymış gibi olmasına bağlıdır.

 

İnsan kendisini içgüdülere teslim etmeyen bir varlıktır. O, dürtülerini doğrudan bir tepkiyle yavaşlatabilmekte, içgüdülerini durdurabilmekte ve başka taraflara yönlendirebilmektedir. Ayrıca o, düşünebilmekte,
seçebilmekte ve
vazgeçebilmektedir.

 

İnsanın içgüdülerindeki zayıflık, yüksek öğrenme gücü yanında bir varsayım olarak görülebilir. Ama bu, insanları öğrenmeden yoksullaştırmamaktadır. Çünkü hayvanlarda, gittikçe artan içgüdü mekanizmaları yönlendirici olurken; insanlarda, öğrenmeyle kazanılmış olan davranışlar yönlendirici olmaktadır.

 

Enerji Fazlalığı:

İnsanın içgüdüsünün azlığı, benzeri olmayan ve büyük oranda enerjiye sahip olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır. İnsanlarda bazı işlemler için kullanılabilecek olan enerjiden, her zaman daha fazlası vardır. Ayrıca, insanlarda tahrik fazlalığının da olduğundan söz edilmektedir. Tahrik insanlar için büyük bir şans, ama aynı zamanda da tehlikelidir. Tahrik, insanları tekdüzeleştirmiş güdülerden kurtarmaktadır. Aynı zamanda tahrik insanın kişiliğini de görünür yapmaktadır. Bu görünürlüğün ölçüsünü daha iyi anlayabilmek için, organik gereksinimler ile öğrenilmiş ya da kazanılmış gereksinimler arasındaki farkı bulabilmek gereklidir. İnsanın sağlıklı yaşayabilmesi için, karşılaması gereken bazı gereksinimleri vardır. İnsanların gereksinimleri ile alışkanlıkları ayrılmaz bir parça özelliği taşımaktadır.

 

Yetişkin bir insanda oluşan davranışlar, onun yaşantısına ve yaşadıklarına bağlıdır. Her yaptığı ondan birer iz olarak kalacaktır. Onun düşünceleri, davranışları, ilgi alanları, arzuları onun daha önceki deneyimlerinin birer etkisidir. İnsan davranışlarındaki bu değişkenlik,  öğrenilen güdülerin, sistemlerin durgun ve hareketsiz olmasına değil de, tutarlılık gösteren bir esnekliğe bağlıdır.

 

Uzun Gençlik Dönemine Sahip Olma:

İnsan, uzunca bir dönem, öğrenim aşaması kat etmektedir. Kendisine en yakın hayvan ile karşılaştırıldığında bile, kendini oldukça yavaş geliştirdiği ortaya çıkmaktadır. Bu gecikmenin mantığı, insanın cinsel sorunlardan önce, hayatını yönlendirmek sorunu ve kişilik kazanma sorunu ile karşı karşıya kalmasındadır. İnsanın geçirdiği uzun çocukluk dönemi, onun, çok yönlü deneyimler kazanmasına neden olur. Bu olay, insanın, zor olan sorunlarının çözümünde, öğrenilmiş tutumların ve davranışların hayata 
geçirilmesinde, yaşam boyu bağlı kalacağı gereksinimlerini karşılamasında, cinsel duyguların psikolojik enerjilerinde büyük pay sahibi olmadan, dünya görüşü kazanmalarında gereklidir. Kısacası, uzun çocukluk döneminin insana, dünya görüşü, yaşamı öğrenme ve ilgi alanları kazanma ortamı yarattığı söylenebilir.

 
Zeka:

Olayları görebilen, sembollendiren ve değerlendirmeler sonucu deneyimler edinen büyük, aynı zamanda da gelişmiş bir beyni olan insan, son derece karmaşık öğrenebilme yeteneğine sahiptir. İnsanın öğrenebilme yeteneği konusunda, kültürel, harekete geçirici ve kişisel özellikler önemlidir. Aslında bu özellikler, genel anlamda, öğrenmeyi yaratan zekâyı açıklamaktadır. Zekâ, zihinsel becerilerin tümü olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle kişinin öğrenmiş olduğu her şey ve şimdiki öğrenme yeteneği bu tanıma girmektedir.
 
Uygun ortam yaratıldığında, insanların potansiyel yeteneklerinin ortaya çıkarılabilmektedir. Sonuç olarak hem kalıtımın, hem de çevrenin insanın öğrenme aracı olan zekâsını etkilediği söylenebilir.
 
Sosyal İlişkilere ve Kültüre Bağlılık:

Her çocuk, belli bir kültüre ait, tamamlanmamış, kesinleşmemiş ve dünyaya açık bir grupta doğar. Çocuk doğduğu andan itibaren bir etkileşim süreci içindedir. Çocuk, yaşamdaki yerini alabilmek için, grubundaki insanların davranışlarını öğrenir. İnsanlar  ile süregelen ilişkilerinde, hangi biçim onun kişiliğini oluşturmada yararlı olacaksa ve kültür ile ilgisini uyandıran izlenimleri neyse, onu yapar. Birtakım olaylardan yalıtılarak büyütülmüş çocukların, özellikle eğitim yıllarında, başka insanlarla ilişkilerinde başarısızlık söz konusu olabilmektedir. İyi bakım ve olumlu duygusal tutum ve davranışlar, çocuğun yaşamda yalnızca sağ  kalması  için değil, aynı zamanda da ruhsal yönden gelişimi için de geçerlidir. Bakımın ve duygusal tutumun azlığı çocuğun ruhsal gelişimini etkilemektedir. Erken yaşta annelerinden ayrılmış olan çocuklarla ilgili deneyimler, kolay düzeltilemeyecek ruhsal zararların görülebileceğini kanıtlamaktadır. Özellikle okul öncesi eğitim döneminde, sosyalleştirmenin yanı sıra, kişiler arası ilişkilerde uyum, tutarlılık, süreklilik ile bireyin duygusal gelişiminin sağlanması ön plana alınmalıdır.
 
İnsanın bireysel sosyal ilişkisi ile sürekli zararlara neden olan eksik ilişkisi, sanıldığından daha karmaşıktır. Çocuğun gereksinimi olan dünyevi anne önemli değildir. Konunun geldiği nokta zamanla sınırlandırılmamış, sabit sosyal ilişkinin, en azından çocuğu kabul eden ve uygun bakımı yapmaya hazır olan bir kişiyle sağlanmasıdır. Çocuk, yalnızca ailesinin duygusal bağlılığına  ve sevgisine değil, gelişmiş bir sosyal çevreye, çeşitli öğrenim önerilerine ve eylem olanaklarına gereksinim duyar.

Yorumlar - Yorum Yaz